Er, dünyayı dolaşan yedinci Türk denizci ve ikinci Türk kadını olarak tarihe geçer... (Birincisi Zuhal ATASOY)
Ayfer Er'in anlatımı ile yol ve yolculuk hikayesi ;
İstanbulluyum aslında. Mesleğim stilistlik. 1993’te hem arkadaşlarımı ziyarete hem de tatile Datça’ya geldim. Bir ay kaldım. Eski eşim Göran’la tanışmamızla başladı her şey. Teknelere çok meraklıydı. Ben ise pek anlamıyordum. Bakıyor, sorular soruyorum. Her sorduğumu anlatıyor bana. İşte, “Bu, şu cins, bunun özellikleri şöyle” diye... “Nereden anlıyorsunuz?” dedim. O da, “Belirli özellikler var, oradan anlıyoruz” dedi. Çok güzel bir tekne gördüm, “Peki, şu ne?” dedim. O da, “O bir Hallberg Rassy ve teknelerin Rolss Royce’u” dedi. Sonra o tekneyle birlikte dünya seyahatine çıktık. Kaderimi işaretlemişim aslında ben hiç bilmeden onu sorarken. Ben öyle şeylere çok inanırım. Önce Simmi’ye gittik. Sonra, tanıştıktan 15 gün sonra bana, “Malta’ya kadar gidelim, geçinemezsek seni geri dönersin, ben dünya seyahatine giderim” dedi. 15-20 gün sonra İstanbul’a döndüm, Yunan vizemi aldım. 15 gün sonra yola çıktık. Malta’ya uğramadık bile. İtalya’dan geçtik, devam ettik. Gideceğimiz gece arkadaşlarım, “Adam katil midir nedir, bilmeden nasıl cesaret ediyorsun” dedi. Ben, “Boş verin, anlaşamazsak döneceğim” dedim. Gidiş o gidiş... Tamamen macera. Cebelitarık’a kadar geldik. İspanya’ya geçtik. Orada kaldık. Bir ara Türkiye’ye döndüm. Kanarya Adaları’na gittim ve oradan tekrar tekneyle devam ettik. Seyahat beş yıl sürdü. Ama bazı yerlerde mevsime göre kaldık. Örneğin oradan kasım-şubat arasında geçebiliyorsunuz. Çünkü rüzgarlar öyle. Okyanusta çok farklı esiyor rüzgarlar.Denizciliği hiç bilmeden çıktım yolculuğa. Sadece marina arkadaşlarım vardı. Yani teknelerine gidip, misafir olduğum. Onun haricinde fazla bilgim yoktu. Eşim İsveçli zaten o çok iyi biliyordu.Cahil cesareti derler ya... Örneğin, Atlantik’te hiç korkmadım.
Kocaman kocaman dalgalar var orada. Ama orada işi çok iyi bilmiyordum. Bilmeyince insan korkmuyor. Pasifik’te Panama’dan Galapagos’a çıktık. Galapagos’a kadar dümdüz bir denizdi. Ama orada mide bulantım tuttu. Çünkü denizi öğrendikçe korku ortaya çıktı. Anladım ki, korkuyla mide bulanıyor. Çünkü deniz dümdüzdü. Atlantik’i geçtikten sonra bilir ve korkar oldum. Hindistan’da Koçin’den çıktık Umman’a giderken... Balina kuyruğuna çarptık. O bize çarpsaydı giderdik. Çok büyük çünkü. Denizde seyrederken, yarım saatte bir yukarı kontrole çıkıyorduk. Birden bir sarsıntıyla irkildik. “Ne oluyor” dedik ve çıkıp baktık. Sanki bir gemiye çarpmışız gibi bir sarsıntıydı. İleriden balinanın o büyük sesini duyunca anladık. Balinalar da nefes alabilmek için deniz yüzeyinde uyurlarmış. Anladık ki, ona hafifçe çarpmışız. Ondan sonra zaten Umman’a kadar uyumadık.
En çok etkilendiğim üç ülke sayabilirim. Venezüella, Avustralya ve Tayland. Tayland’a yerleşmeyi bile isterdim. Düşünün bir orman içinde orkide yetişiyor ve insanları çok sakin.
Sydney |
En korktuğum deniz Kızıldeniz... Çok korkunçtu. Rüzgar hep kuzeyden güneye esiyor. Dar bir deniz olduğu için dalgalar hep küçük küçük. Dolayısıyla siz gidiyorsunuz gidiyorsunuz ama aslında gidemiyorsunuz. Dalgalar geri atıyor. Teknemiz bozuldu. Bir arkadaşımız bizi 60 mil çekti.
Toplam 47 ülke gördük...5 yılda 60 bin dolar harcadık.
Göran makine mühendisiydi. Mesleğiyle ilgili kitap yazmıştı. Ondan oldukça iyi bir geliri vardı. Evde yaşamak gibi değil, denizde yaşamak. Aslında her şeyi kendin yaptığın için masraf da öyle çok değil. Beş yılda 60 bin dolar harcadık. Motor var ama genelde hep yelkenle gittik. Yelkenden çok sıkıldığım zamanlar oldu. Mesela karşıda adayı görüyorsunuz, 60 mil var. Biz üç gün denizde Pasifik’in orta yerinde bekliyoruz rüzgar çıksın diye. Gece uyuyoruz kalkıyoruz, üç günde ancak 4 mil aşağıya doğru kaymışız. Çarşaf gibi okyanus. Sonra üç gün sonra bir fırtına başlıyor. İşte o zaman motoru kullanıyoruz. ‘İyi ki motoru, benzini harcamamışız’ diyoruz, çünkü o zaman çok ihtiyaç oluyor.
Tekrar gitmek istemedim. Doymuştum.
Tekneyle gittiğin zaman bulaşık yıkıyorsun, çamaşır yıkıyorsun, yemek, ekmek yapıyorsun. Geceleri uyumuyorsun. Sürekli yelkenle ilgileniyorsun. Gençken yapılıyor bunlar. Benim için bitti deniz. Bir daha yapmaya, tekrar tekrar adrenaline ihtiyacım yok. Aslında dünyayı tekneyle dolaşan ilk Türk kadını Zuhal’le (Atasoy) düşündük, ama sonra tembellik ettik.
Döndükten 1-2 sene sonra ayrıldık. Benim çalışmam, para kazanmam lazımdı. “Gel, İstanbul’da yaşayalım” dedim, apartman hayatı onu sarmadı. Benden 13 yaş büyük. Kemer’de kaldı. Göran’dan sonra aşık olmadım. Tekrar evlenmedim. O sondu. Seyahat den geldiğimde 45 yaşımdaydım zaten.
Sonrasında Foça'ya yerleştim..
Meme kanseri olduktan sonra... Altı ay süren tedavim sonrasında babamı da kaybetmiştim... “Bütün dünyayı gezdim, Türkiye’yi tam gezmedim” diye düşündüm. Akdeniz’i biliyordum ama Ege’yi bilmiyordum. Moral gezisi olarak tek başıma bindim arabama. Gördüğüm her yerde durdum ve tüm Ege’yi gezdim. Ne Ayvalık’ı biliyordum ne Çanakkale’yi... Foça’ya girdim. Bayıldım... Dönüşte de yine uğradım. Kasımdı. Çok sevdim. Bu evi buldum. “Kesinlikle burada yaşamak istiyorum” dedim. Dünyayı gezdim ama Foça’ya aşık oldum, hala da aşığım. Dört sene oldu yerleşeli.Mesleğimden çok uzaklaşmadım. Resim, heykel yapıyorum. Dikiş dikerim. Elimden her iş geliyor. Hayvanları Koruma, Kitap Kulübü... Hiç boş vaktim olmuyor.Kitap yazmayı düşündüm. Hep, “İlhamım, İlhami gelecek” dedim ama senelerdir gelmedi (!) Pek yazıcı biri değilim.
Kadın olduğum için anıttan çıkardılar
Ataköy Marina Yat Kulübü, 2001’de, “Ayfer Er Yat Yarışı Kupası” düzenledi. Bodrum Açıkdeniz Yelken Kulübü de dünyayı dolaşan denizcilerimiz adına düzenlediği yarışların bir ayağını “Ayfer Er Kupası” olarak yarıştırdı. 2005’te... Ancak, Kalamış’ta, dünyayı dolaşan denizcilere teşekkür amacıyla yapılan anıtta bana yer verilmedi. Önce ben de olacaktım. Aradılar, “Heykel dikilecek” dediler. İstedikleri şeyleri hazırlayıp gönderdim. Bir hafta kala tekrar aradılar, “Sizi koymayacağız. Çünkü eşiniz ve tekneniz Türk değil” dediler. Ben de, “Haklısınız” dedim ama aradan zaman geçip heykelde benzer durumdaki başkalarının olduğunu görünce sinirlendim. Benim tarafımda olan çok insan oldu, ben sesiz kaldım. Bir yerde haklılar, bir yerde haksızlar. Sırf kadınım diye aslında... Onlar heykelimi koysa da koymasa da ben dünyayı dolaştım. Heykellerin yıkıldığı zamanda benim heykelim yıkılmış yıkılmamış... Hiç alakasız insanlarınkilerin konulduğunu duyunca üzüldüm.
Konuya ilişkin bir haberde; Yazar ve Yelkenci Sezar Atmaca şunları belirtiyor:
AYFER ER DENİZCİLER ANITINDA UNUTULDU...
“Duvarlarına panosunu asan Ataköy Marina’dan, adına kupa düzenleyen AMYC’den veya BAYK’tan, röportajlarının yayımlandığı veya haberlerinin çıktığı dergilerden, gazetelerden… Ayfer Er’e sahip çıkılmasını beklemek fazla iyimserlik olur. Yine de bilgi kirliliğine karşı bir şey yokmuş gibi davranmayıp hiç olmazsa Ayfer Er diye dünyayı dolaşmış bir kadın denizcimizin olduğunu hatırlatalım…”
Hallberg-Rassy 352 Designer Christoph Rassy / Olle Enderlein Hull length 10.54 m / 34'9" Length waterline 8.70 m / 28' 7'' Beam 3.38 m / 11'1 Draft 1.67 m / 5'6" Displacement 6700 kg / 14 770 Lbs Keel weight, iron 3 tons Sail area with jib resp. genua 56 sq.m / 65 sq.m Engine Volvo Penta MD 2003 Turbo 32 kW / 43 hp with 2 alternators Fresh water 300 litres / 79 US gallon Diesel 240 litres / 63.4 US gallon El. windlass 60 m 10 mm chain with 23 kg CQR anchor Solar panels 2 x 55 W Extra generator Towing / wind Dinghy AB hard botton Outboard Mercury 2,5 hp Watermaker PUR 35 |
0 yorum :