Karanın sonu, denizin başı...
Kendi ağzından " İş hayatımın son yıllarıydı. O gece, artık unuttuğum yıldızları ve gökyüzünü yeniden keşfettim. 'Ne yapıyorum ben, istediğim ne?', diye kendime sormaya başladım. Ama büyük hızla yoluna devam eden hayat ve iş treninden inmek ya da tren değiştirmek mümkün değildi. Ülkenin o zamanki şartları dahilinde, durmak bir seçenek değildi; tüm zorluklara ve engellere rağmen insan her zaman devam etmeliydi. İşte böyle bir ortamda, kurduğumuz fabrikayı satma firsatı geçti elimize. Çok kısa bir sürede fabrikayı satıp hayallerime kavuştum.
İş yaşantımı sonlandırınca, karadan denizi değil denizden karayı seyretmeye karar verdim. Şirketimin satışından elime geçen paranın bir kısmı ile içinde rahatlıkla yaşayabileceğim, dünyanın her yerine yelken açabileceğim teknemi aldım. "
Dünya seyahatine kızının adını (Anouk) verdiği 17 metre boyundaki; 57 RS model Nautor's Swan yelkenlisi ile çıkan İnözü, yolculuğa Bodrum’dan başladı. Nisan 2004’te başlayan dünya turu 2007'de sonlandı.
Seyahatini; "Dünya Varmış" adlı kitabında anlattı.
"Kitabımda dünya turum süresince gördüğüm güzel yerleri, iyi insanları ve hoş deneyimleri olduğu kadar; kötü tecrübeleri, yanlış davranışları ve yer yer sefalet içindeki insanların durumlarını da sizlere aktarmaya çalıştım. Buradaki amacım, sizi özendirip aynı işi yapmanıza ön ayak olmak ve sizlerle ortak bir hayali paylaşmakla beraber, madalyonun diğer yüzünü de gözlerinizin önüne getirmekti. Hayaller olmadan yola çıkılamaz ancak şunu da belirteyim, denizci olmak için hayal kurmak yetmez. Tekne yaşamını ve zorluklarını kabul etmeniz lazım çünkü denizdeyken her an kendi kendinizi sınıyorsunuz. Gecelerin, gökyüzünün, gün batışının veya doğuşunun sihrinde kayboluyorsunuz. Sonra bir de bakıyorsunuz seyahat sona ermiş ve geride unutulmaz anılar size el sallıyor. Öyle güzel anılar ki kitabımı yazarken kullandığım her kelimede ve seçtiğim her resimde aldığım keyif, bana seyahatimi bir kere daha yaşattı.
Sizlerle bir konuyu daha paylaşmak istiyorum: biz denizciler de balıkçılar gibiyizdir, olayları biraz şişiririz. Yakaladığımız balık 5 kilodan 10 kiloya çıkıverir, okyanus veya uzunca bir seyahatin sonunda karşılaştığımız fırtınaysa 35 knot rüzgârdan 55 knota yükseliverir. Bazen de 6 knot olan hızımıza 9,5 knot deyip kendimizi mutlu ederiz. Dalga yüksekliğiyse bambaşka bir konu: iki katlı ev boyu dalgalar vs. okuyanın veya dinleyenin dikkatini cezbetmek içindir.
Şimdi siz de bana "Ya, sen hiç mi palavra atmadın?"diye soruyorsunuzdur. Tabii ki her denizci gibi ben de attım ama neyin ne kadar doğru olduğunu sizin takdirinize bırakıyorum, denizci arkadaşlarım.
Biz deniz hakkında bu kadar konuşuruz da deniz hiç mi konuşmaz, hiç mi dinlemez?
Şarkı söylemez mi, gülüp eğlenmez mi, yeri geldiğinde de kızmaz mı? Hayatım boyunca denizle iç içe bir yaşam sürmüş oluşum, denizi dinlemeyi ve onunla konuşmayı öğrenmemi sağladı. Sanırım denizlerin benimle konuşmasının nedeninde ona duyduğum sevginin olduğu kadar, korkuyla karışık saygıdan da etkisi vardır. Siz, size saygı göstermeyen birisiyle iletişim kurabilir misiniz?
İşte bakınız, küçük bir parçasını okuyunuz… Yıllardır ruhumda taşıdığım, iç içe yaşadığım ve beni kıtadan kıtaya taşıyıp güzelliklere götüren tüm dünya denizleri bana neler anlatmışlar…
"Bizim denizimiz Akdeniz, Süveyş Kanalı'nın sonunda bizi bekliyordu. Akdeniz'e sinirli bir gününde vardık, karşı gelmedik , bizi istediği yere götürmesine izin verdik ve kendimizi Göcek yerine İsrail'de bulduk. Bu yolculukta az da olsa tecrübe kazandığımı o zaman anladım ve dümeni hemen denizin 'git' dediği yöne kırdım. Sonra biraz sakinleşti, rüzgârın yönünü değiştirdi ve evimize selametle gelip, Göcek Marina'da arkadaşlarımın ikram ettiği şampanyayı yudumladım. Bu arada, çaktırmadan bir bardak da Akdeniz'e ikram ettim.
Her yanı modern haberleşme cihazları ile donatılmış olan teknemde, en önemli mesajların denizin kendisinden geldiğini anladım. Bu modern cihazlar olmadan aynı gezileri yapanların denizle iletişimleri çok daha ilginç olmalı diye düşünüyorum.
Siz de denize kulak verin, mutlaka yolunuzu gösterecektir."
Sudan çıkmış balıklar...
Dünya turunu tamamladıktan sonra, üniversite diplomamı aldığım veya askerliğimi bitirdiğim günkü duygularıma benzeyen hisler yaşadım. Eee, gezdik geldik işte ne oldu? Keyifli bir yolculuk yapıp güzel şeyler gördük, tamam. Ya sonrası? Kocaman bir boşluk hissi...
Şimdi ne yapacağım, acaba normal hayata dönebilecek miyim? Üç yılı aşkın bir zamandır görmediğim arkadaşlarımla karşılaşmamız ne tür hisler uyandıracak? Evet, birbirimizi özledik ama şimdi dünya turumu anlatarak onların tek düze hayatlarını nasıl etkilerim? gibi onlarca düşünce beynimi kemiriyordu.
Döndükten sonra karşılaştığım insanlara, sadece soru sorulursa kısaca cevap veriyordum. Daha fazlasının ukalalık olacağını hemen hissettim. Doğrusu kimse de öyle çok soru sormadı… Ben de şimdilik normal hayata dönme işini erteledim, harıl harıl teknemi ikinci bir yolculuğa hazırlıyorum.
Bu kitabı yazdıktan sonra düşündüm de ben, normal bir insanın:
200 senede seveceği kadar sevdim,
200 senede gezebileceği kadar gezdim,
200 senede kazanabileceği kadar kazandım,
200 senede ödeyeceği kadar vergi ödedim,
200 senede edineceğinden fazla arkadaş edindim,
200 senede çalışabileceğinden fazla çalıştım.
Allah'ım, sana şükürler olsun...
Yelkenlerinizi dost rüzgârlarların doldurması dileğiyle..."
Yazı ve fotoğraflar ve seyahate ilişkin tüm detaylar için : http://www.ekreminozu.com
- 57 RS model olan Anouk, 1998 yılında Finlandiya'da Nautor's Swan yapımı olup, sadece 7 adet üretilmiştir.
Toplam Uzunluk : 17,88 m
Omurga Uzunluğu : 17,88 m
Su Hattı Uzunluğu : 13,57 m
Genişlik : 4,85 m
Su Çekimi : 2,7 m
Net Ton : 24500 kg
Gros Ton : 27.300 kg
Safra Ağırlığı : 9230 kg
Yakıt Kapasitesi : 1050 litre
Su Kapasitesi : 1030 litre
Motor : Perkins Sabre M 135 92 kW (125 SHP)
Jeneratör Seti : Westerbeke 6K VA
Ekrem İnözü, bir kaç yıl sonra tekrar yola çıkıyor ve Akdeniz, Atlantik, Madeira, Yeşil Adalar, Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili tecrübesini yazdığı "Dünya Varmış 2" kitabında anlatıyor..
Kendi cümleleri ile diyor ki; " Anouk ile dünyanın ucuna yolculuk. Akdeniz, Atlantik, Madeira, Yeşil Adalar, Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili. Dünya denizlerinde geçen 20 yıl ve 100.000 milin öğrettikleri.
Teknem ile uzaklara gidip ordaki hayatları yaşamak istememin nedeni; bir şeylerden kaçmak, bir şeyleri ispatlamak ya da topluma arkamı dönüp "medeniyetten" uzak bir yaşam sürmek değil. Kendi iç dünyamı keşfetmek, sınırlarımı zorlamak, yapılmayanı yapmak gibi amaçlarım yok. Bu geziyi ve diğerlerini dünyayı görüp kendimi eğitmek için yapıyorum. Örnek olmak, kahraman ilan edilmek hiç derdim değil.
"EN"siz ve "İLK"siz, keyfe keder bir gezi... Dersem de inanmayın zira Ushuaia'da "EN" lezzetli muhlama bizim teknede pişti. Horn Burnu civarında Kısmet'in zulasından çıkmış "EN" lezzetli rakıyı 10 bin yıllık buzuldan kopmuş buzla biz içtik. Kuzey yarıkürede yakaladığımız balığı güney yarıkürede tekneye alan "İLK" tekne yine biziz. Pia Buzulu önünde "İLK" pastırmalı yumurtayı da biz mi yedik? Onu bilemiyorum...
Geziyor, değişik ülkeler, insanlar görüp o uzak ülkelerin hayatlarını yaşıyorum. Gezdiğim ülkenin insanlarına ait yaşam tarzlarıyla, ülkelerin ekonomileriyle ilgili karşılaştırmalar yapıp iyisini, kötüsünü anlamaya çalışıyorum. Farklı toplumları gözlemlemek çok öğretici bir şey. Memleketimin gözlediğim ülkelerden daha iyi olması en büyük arzum. "
devamını oku →