Yelken Yapalım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

TÜRKİYE DE AMATÖR DENİZCİLİK

Yazan : Özkan Gülkaynak'ın konuya ilişkin mesajı : (Değerli Dostlar,Amiral Cem Gürdeniz oluşturmuş olduğu KUDENFOR isimli bir oluşum var. Denizciliğin her alanında gelişim ve çözüm üretmeyi amaçlıyor.Benimde içinde bulunduğum oluşumda,AMATÖR DENİZCİLİĞİMİZ ile ilgili bir konuşma yaptım. Bu konuşmanın bir benzeri,KIRMIZI KEDİ kitapevi vasıtasıyla çıkartılan yeni deniz dergisi DENİZ MECMUASINDA yayımlandı.İlginizi çekeceğini umarak paylaşıyorum... MÜMKÜN OLDUĞUNCA PAYLAŞILMASINI RİCA EDERİM)





Dünya denizciliğinin tarihi bir hayli eskidir. 45.000 yıl önce bile eşya ve erzak taşımak için denizci tekneler yapıldığı bilinmektedir. Amatör denizciliğin tarihi ise oldukça yenidir. 1898 yılında, motorsuz, eski bir istiridye teknesini onarak dünyayı ilk defa dolaşan Kaptan Joshua Slocum, milyonlarca insanı etkileyecek amatör denizciliğin ilk tohumlarını, 1899 yılında yayımladığı ”Sailing Alone Around the World” kitabıyla atmıştır. Son derece sade, sürükleyici bir üslupla kaleme alınan kitap, özellikle Amerika ve Avrupa dan bir çok insanı etkilemiştir. Ayrıca insanlığın içinde bulunduğu, sanayileşme, sosyal baskı ve sıkıntılarla ekonomik buhranlar, ve en önemlisi savaşlar, bunlardan bunalan insanların bir bölümünü, küçük boylarda tekneler inşa ederek okyanuslara açılmaya ve bir nevi doğaya dönmeye teşvik etmiştir. 
O dönemin tekneleri genellikle ahşap ve çivi ile yapılmaktaydı. Elektrikli seyir aygıtları bulunmamaktaydı. Yelkenler bile pamuklu kumaşlardan dikilirdi, bitkisel halatlar kullanılırdı. Ama dünya ve denizler henüz bozulmamıştı. Denizciliğin tüm zorluklarına rağmen, artık denizler bir çok idealist maceraperestin kaçış yeriydi. O dönemin denizcileri, karşılaşacakları tüm zorluk ve sorunları kendi bilgi birikimleri dahilinde çözmek zorunda olduğu için, adeta kendilerini geliştirmeye adadılar.
Sürekli okumak, düşünmek ve uygulamak denizlere açılan kapının anahtarıydı. Küçük ahşap tekneleri ile dünya çevresinde dolaşan denizciler, diğer denizcilere de yol göstermek maksadıyla kitaplar yayımladılar. Bu kitapların birçoğu yarı akademik görünümde, eşsiz bilgiler içermekteydi. Sadece bilgi vermekle kalmıyor, aynı zamanda okuyucuda duygu, coşku ve merak uyandırıyor, onlara denizlere açılma cesareti kazandırıyordu.
Denizlere açılan insanlar, kendi yaratmış oldukları yeni yaşamlarını, karadaki yaşantıları ile mukayese ediyor, yorumluyor, bunlarda onların dünya düzenine daha bağımsız bakmasını ve dünya onu sorgulamasını sağlıyordu. Denizlerde yaşam felsefelerini oluşturmuş, huzur içinde yaşayan insanlar, her türlü kısıtlı imkanlardan dolayı birbirleri ile dayanışmanın, dostluğun, yardımlaşmanın, kendi kendine yetebilmenin ve daha bir çok erdemli davranışın önemini anlıyor ve kendi kendine yetkin ve erdemli insan olma uğraşısı olan AMATÖR DENİZCİLİK KÜLTÜRÜNÜN ortaya çıkmasına ön ayak oluyorlardı.
Aynı zamanda doğa ile iç içe yaşayan ve karadaki insanlardan çok daha az harcayan bu insanlar, mutluluk için paranın birincil faktör olmadığını, gerçek mutluluğun sağlanmasında, doğanın en önemli etmen olduğunu hissediyor, düşüncelerini kitapları ile birlikte kitlelere aktarıyorlardı.
Amatör denizciliğin bireyin gelişimi tetikleyen bir uğraş olduğu kolayca anlaşılabilir. Çünkü sürekli temiz ve sağlıklı bir ortamda yaşayan, doğal beslenen, fiziksel aktivitede bulunan, öğrenen ve en önemlisi öğrendikleri ile düşünen, düşündükçe yaratan ve yarattıkça daha kolay üreten hale gelen insandır denizci. Aynı zamanda denizci doğa ile yaşamaktan o kadar hoşnuttur ki, şehir hayatının kısır çekişmelerinden, yapay davranışlardan sıyrılmayı bilmiş veya buna gerek görmemiştir.
Amatör denizcilik, bilimsel, akılcı ve yaratıcı düşünmeyi tetiklemekle birlikte, ilginç detaylarından biri de yüksek teknolojiye günümüzde bile pek gereksinim duymamasıdır. Teknelerle ilgili bir çok donanım halen temel aletlerle, standart tezgahlarda, bir çok amatörün kendi el becerisiyle üretiliyor. Örneğin bir tekneyi en eski malzeme olan ahşaptan imal edebilirsiniz ama ona vereceğiniz şekil ve ağırlıkların dağılımı, son derece karmaşık hesaplar ve beklentiler sonucunda ortaya çıkar. Bu nedenle bir yelkenli teknenin dizaynı belki bir uçak dizaynından çok daha zordur. Teknenin kendi kendine dümen tutabilmesi için gerekli rüzgar dümenleri, akıl ve yaratıcılığın en iyi örneklerinden biridir. Bir sanayi sitesinde bile rüzgar dümeni imal edebilirsiniz ama ilgili hesapları öğrenip, uygulamak senelerinizi alır. 
Navigasyon bilimi, özellikle astronomik navigasyon, dünya düzenin işleyişini öğreten eşsiz bir yaratıcılık ve düşünme sanatı ve yöntemidir. Pek tabi ki matematik, coğrafya ve fizik gibi bilimsel disiplinleri de kullanır. Bu tür örnekler amatör denizcinin akıl ve yaratıcılık çeşmesini açan ve sonrasında kolayca uygulama imkanı veren, bir çok uğraşta bile bulunmayan eşsiz bir fırsattır. Ne kadar yaratıcı ve konusunda uzman olursanız olun, tasarımını yapmış olduğunuz bir uçağı kolaya kolay imal edemezsiniz, çünkü kullanılan teknoloji yüksektir. Ama halen temel malzeme ve aygıtları kullanarak tasarladığınız bir tekneyi kendiniz imal edebilirsiniz. Denizcilik düşünüp, yaratıp, uygulayabilmenin bir fırsatıdır. Doğru uygulandığında kişiyi bir çok konuda uzmanlaştıran eşsiz kişisel gelişim biçimidir. İyi bir denizci, her konuda kendi kendine yetebilmenin eşsiz bir pratiğini yaşar.
TÜRKİYE DE AMATÖR DENİZCİLİK SÜRECİ
Türkiye de Amatör Denizciğin en önemli ve ilk hamlesi şüphesiz Sadun ve Oda Bora çiftinin 1965 yılında çıktıkları dünya turunu tamamlaması olmuştur. Sadun Boro yıllarca amatör denizciliğin sevdirilmesine, Ege Denizi’nin neden diğer denizlerden çok daha çekici ve korunmaya değer olduğunu anlatmaya çabalamıştır. 
Sadun Boro binlerce Türk vatandaşını denizciliğe özendirirken, Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki en radikal ekonomik değişim olan 1984 yılındaki serbest piyasa ekonomisi ile neredeyse her nesnenin ithal edilebildiği, bir ekonomiye geçmiştir. Her ekonomik değişikliğin, sosyo-kültürel değerleri etkileyeceği aşikardır. Kademeli olmadan ve olumsuz sosyal sonuçları gözetilmeden uygulanan yeni ekonomik uygulamalar, daha kolay zengin olmak, kısa zamanda köşeyi dönmek gibi arzu ve kavramları da ortaya koydu. Gelir dağılımı da hızla bozulmaya başladı. Toplumumuzun yardımlaşma, paylaşımı, eğitim vs gibi bir çok kültürel değerleri erozyona uğramaya başladı. Sadece büyüme hızlarına bakarak Türkiye nin geliştiği iddia edildi. Aslında eğitim düzeyi, toplumsal değerler vb. hep geriledi. Hızlı bir çevre katliamı başlatıldı, tüm doğal değerlerimiz paraya dönüştürülmeye başlandı. Binlerce yıldır dantel gibi olmuş dünyanın en güzel kıyıları betonlarla dolduruldu.
Her şey insanın tüketimi, anlık, sahte tatlar üzerine kuruldu, gelecek kuşaklar unutuldu. Bu nedenlerle öngörülü ve vizyon sahibi politikacıların, mutlaka ekonomik politikaların ne tür sosyo-kültürel değişiklikler yaratacağını öngörmeleri esas olmalıdır. Ülkeye giren bir çok seri imalat tekne ile amatör denizcilik zaman zaman, zenginleşen insanlar tarafından bir gösteriş uğraşı haline geldi. 
Denizlerle yaşamak yerine bir çok insan pahalı lüks marinalarda teknelerini tutar hale geldiler. Yarışlar, ego tatmini sağlamak ve gösteriş maksatlı istismar edilmeye, denizcilik ruhundan uzaklaşmaya başladı. Özetle denizciliğimiz bir TÜKETİM DENİZCİLİĞİNE dönüştü. Gerçek denizcilik kültürünün, bireye kazandırdıkları bir türlü fark edilemedi. Ama lafta denizciliğimizin geliştirilmesi söylemleri bolca kullanıldı.
ŞU ANDAKİ DURUM
Şu an itibarı ile amatör denizciliğimizi incelediğimizde tekne sayısının artmış olduğu, marinaların dünyadaki en lüks marinalar olduğunu görürüz. Peki bu denizciliğimizi geliştirdiğimiz anlamına mı gelir? 
Şüphesiz hayır. Kalite ve kantite farklı kavramlardır. Toplumun denizcilikten yarar görmesi için, bireysel gelişimi destekleyen biçimlerde yapılması gerekir. Bireysel gelişim salt fiziksel gelişim değildir. Bunun içinde yüksek farkındalık, yaratıcı düşünebilme gibi bir çok farklı unsur vardır. Tabi ki dileyen dilediği biçimde denizcilik yapabilir, bireyin mutlu olması esastır. Ona karışmak veya eleştirmek gibi bir niyet söz konusu asla olamaz. Önemli olan bireyin mutluluğu, dolayısıyla toplumun mutluluğudur. Ancak devletlerin, kurumlarım amacı toplumlarına yol göstermek ve onları daha doğru yönlendirebilmek ve ona göre politikalar üretmek olmalıdır. Ancak bu şekilde daha huzurlu ve mutlu bir toplum oluşturulabilir. 
Türkiye Cumhuriyeti Devletinde ve maalesef halkında doğru tanıtılamadığı için, Amatör Denizcilik hep bir sınıf sporu, zengin uğraşısı olarak algılandı. Denizciliğin teşvik edilmesi için doğru dürüst çalışılmadığı gibi aynı zamanda harçlar ve vergilerle küçük tekne sahipleri denizcilikten soğutuldu. 
Yıllardır sorun olan bağlama ve barınma meselesine hep rant gözüyle bakıldı. Marinaların inşa ediliş ve devletle olan vergilendirilme ilişkileri, niyeti bireysel gelişimi sağlamak, doğa içinde yaşamak olan küçük tekne sahiplerini hepten bezdirdi. Fiyatın arz talep ile belirlendiği ortamda artan nüfus ve satın alma kolaylıkları nedeniyle tekne sayılarının artması nedeniyle zaten aşırı lüks felsefeyle ve maliyetle inşa edilen marinalara devlet esaslı vergileri getirince, bir küçük teknenin bağlama ücreti bile lüks bir evin kira bedellerini katlar oldu. Bu durumdan asla marina işletmeci ve sahiplerini sorumlu tutmamak gerekir. Onlar işletmecilik prensipleri çerçevesinde, ellerinden geldiğince amatör denizciliği desteklemeye çalıştılar. Unutulmamalıdır ki işletmelerin temel amacı kar maksimizasyonudur. İşletme bir canlı gibidir, yaşatılması esastır. Karlılığın ötesine geçecek, her davranış ciddi bir yönetim hatasıdır. 
Marinalar artan masraflar nedeniyle, büyük tekneleri, küçük teknelere yeğler olmuşlardır. Çünkü aynı yerden çok daha fazla gelir elde edilebilmektedir. Motor yatlar her zaman daha iyi gelir kapısıdır. Çünkü Türkiye’de motor yat sahiplerinin gelir hacmi, yelkenli sahiplerinin gelirlerinden fazladır. Marinalarda hizmet veren servisler, doğal olarak motor yatları, yelkenlilere tercih etmektedirler. Bu durum yelkenli küçük teknelerin marinalarda barınmasını bir hayli zorlaştırmaktadır. Hatta bazı durumlarda bir küçük teknenin 5 yıllık bağlama bedeli neredeyse teknenin bedeline ulaşmaktadır. 
Diğer taraftan, nüfusumuz hızla artmaktadır. Denize olan ilgi de bu artıştan payını almaktadır. Bu nedenle artan tekne sayısını karşılayacak bağlama imkanları yetersiz olduğundan arz ve talep dengesizliği nedeniyle marina fiyatları hızla artmaktadır. Türkiye nin bu durumunu seneler önce ortaya koyduğumda, bir çok marina işletmecisi bana inanmamıştı. Şu anda, bir küçük tekne sahibi için durum daha vahimdir. Yeni marinalar yapılsa bile fiyatların dramatik biçimde artmasının önüne geçilemeyecektir. Yanlış politikaların veya politikasızlıkların sonucu olan bu durumun değişmesi için mutlaka radikal çözümler oluşturulmalıdır.
Etkili ve bilinçli bir denizcilik politikamızın bulunmaması, amatör denizciliğimizi, toplumsal zafiyetlerimiz nedeniyle, kolaycı bir denizciliğe dönüştürdü. Çamlarla çevrili bir bölgede bulunan bir marinaya gidin, önyargısız çevrenize bakın. Teknelerin büyük çoğunluğunun, denizde doğal koylarda bulunmak yerine, marinada elektrik almış, güvertesinde oturan, zaman zaman havuzuna giden, saunasında terleyen, masaj salonunda, barında ve restoranında zaman geçiren insanlarla dolu olduğunu göreceksiniz. Bir kaç saatliğine çıktığı denizden dönerken bile mutlaka ve mutlaka bot desteğini marina hizmetlerinin olmazsa olmazı olarak görecektir. Teknelerini karaya çekmiş insanların çoğunun zehirli boyayı bile kendilerinin atmadıklarını, teknelerini geliştirme yolunda pek faaliyetleri bulunmadıklarını fark edeceksiniz. 
MİNİMALİST DENİZCİLİK
Marinaların imkanlarına ve konforuna bağlı olarak gelişen bu denizcilik maalesef bir TÜKETİM denizciliğidir. Bu tür bir denizciliğin bireysel gelişime pek katkısı yoktur. Bireysel gelişime katkısı bulunan denizcilik, MİNİMALİST denizciliktir. Minimalist denizcilikte, bireyler evlerindeki konforu teknelerine taşımaya çalışmazlar. Kendi el becerileri ve bilgi birikimlerini arttırarak teknelerini geliştirirler. Önemli olan teknelerinin güvenliğidir. Minimalist denizcilik, ilkel şartlarda yaşama denizciliği değildir. Bir tevazu ve yetinme denizciliğidir. Burada esas olan sadece deniz sevgisidir. Tüm bunlara rağmen, denizciliği sınıflandırmayı asla doğru bulmam, bunun ayrıştırıcı olduğunu düşünürüm. Dileyen denizde veya marinada istediği gibi yaşamalıdır. Zaten deniz, çaba harcamayan bireylere bile bir şeyler öğretir. Minimalist denizcilik, küçük bir tekne üzerinde, edindikleri bilgiler sonucunda, kendi teknolojilerini yaratan, teknesinin sorunlarına kolaylıkla çözüm bulan, el becerilerinin, bedensel ve düşünsel yeteneklerinin gelişimine ön ayak olan denizciliktir. Minimalist denizcilik şüphesiz özgün bireylerin oluşumuna ön ayak olur. Senelerdir eğitim sistemimizde, bizlere verilmeye çalışılan, bilginin depolanmasıydı. Artık toplumumuz, düşünmeye ve bilgiyi üretmeye alıştırılmalıdır. Bu toplumsal bir alışkanlık haline getirildiğinde, şüphem yoktur ki, üretkenliğimiz kat be kat artacaktır.
DEVLET POLİTİKASI VE BÜROKRASİSİ
Devlet, en güçlü ve imkanları en geniş kurumdur. Bu nedenle, amatör denizciliğin bireyleri, özellikle gençleri kötü alışkanlıklardan kurtaran, bireysel gelişimlerini sağlayan bir uğraş olduğunun devlet kurumları tarafından fark edilmesi ve bununla ilgili düzenlenmelerin sağlanması gerekir. 
Diğer taraftan denizcilik teşvik edilirken, ilgili altyapı tesisleri yapılırken, çevre hassasiyeti mutlaka dikkate alınmalıdır. Şu anda, bir çok konuda özellikle doğanın korunması alanında pratikte caydırıcılık mekanizması yeterince çalışmamaktadır. Bu konuda devletin ciddi bir eğitim politikası olmalıdır. Eğitim esas alınmalıdır. Hem sosyal hem de fiili kirlilik oluşturan tüm davranışların yerinde ve kararında yaptırımlarla caydırıcı hale getirilmesi gerekir. 
Şüphesiz devletin tutumu ve niyeti amatör denizciliğimizin çehresini değiştirecek en belirleyici unsurdur, adeta değişimin olmazsa olmazlarındandır.
Devlet Bürokrasisi senelerdir, Türk amatör denizciliğinin gelişimi engelleyen ağır bir bariyer gibi durmaktadır. Vergilendirme küçük tekne denizciliğini teşvik edecek biçimde yeniden düzenlenmeli, kendi teknelerini yapan denizcilerin önünün açılmasına ön ayak olunmalıdır. Tekne yapmak, bir birey için okuldan farksızdır. Onu bir çok konuda bilgilendirir, el becerilerini arttırır, daha kolay çözümler üretmesine olanak sağlar.
AMATÖR DENİZCİLİK EĞİTİMİ
Bireyler amatör denizci belgeleriyle birlikte gerekli temelleri alırlar ve hukuki bir belge ile denizlere açılmaya başlarlar. Dikkatlice düşünüldüğünde bir bireyi pedagojik olarak etkilemenin, bir işin yapılışının öğretilmesinden çok daha zor olduğunu fark ederiz. Kolaylıkla bir çok insan yelken yapabilmeyi, teknesine kumanda edebilmeyi öğrenebilir. Ancak onu doğayı koruyacak, yardımlaşma, nezaket ve tevazu içeren denizcilik kültürünü bünyesinde taşıyabilecek biçimde etkileyebilmek sanırım çok daha zordur. Özellikle yaş ilerledikçe bu kültürel olguyu aktarabilmek daha da zorlaşır. Bence denizciliğimizde ve eğitiminde asıl üzerinde durulması gereken işin pedagojik bölümüdür. Denizlere çıkacak insanlara, onu koruma bilinci verilmesi eğitimin özünü oluşturmalıdır. Denizler korundukça daha çekici olacaktır.
BAĞLAMA MESELESİ
Teknelerin bağlanma ve barınma ihtiyacı salt bir gelir kapısı olarak düşünüldüğünde amatör denizciliğimiz yeterince gelişmeyecektir. Türkiye’de marinalar bir AVM görünümündedirler. Tek başlarına, sınırlı kapasiteleri ve yüksek bağlama ücretleri nedeniyle asla bağlama sorununu tek başına çözemeyeceklerdir. Bununla birlikte, Ege gibi, tarihi, doğası, koyları ve berrak suları ile son derece dikkatli korunması gereken bir denizde marina inşa ederken özenli olunmalıdır. Marinanın konumu dikkate alınması gereken en önemli faktördür. Doğal demir yerleri, doğal bölgelerde marina inşa edilmemelidir.
EGE’YE ÖZGÜN BİR MODEL 
Bizlere Ege’de denizciliği sevdiren, bu kıyıların doğal halidir. Bağlama meselesi, sağduyulu yer tespiti ile başlamalı, mümkün olduğunca, açık alanlarda uzun dönemli ve düşük maliyetli olarak çözülmeye çalışılmalıdır. Korunaklı, doğal değeri nispeten düşük alanlarda, kazıklar çakılarak veya şamandıralar atılarak, binlerce teknenin bu alanlarda barınması sağlanabilir. Bu sistemde, kıyıya yapılan altından su geçen bir iskelede bulunan hizmet teknesi, telsiz çağrısıyla kişileri teknelerinden cüzi bir ücret karşılığında iskeleye taşıyabilir. Dileyen iskeleye botuyla da çıkabilir. Haftada bir, bu motorlarla alargada barınan teknelere mazot ve su servisi yapılabilir. Gereken teknelere bu sistem içinde, belirli süreliğe bir tamir rıhtımı sunulabilir. Gerekirse yüzen bir salı andıran çalışma platformları ile teknelere aborda olunup, üzerinde küçük jeneratörlerle temel onarım imkanlarının çözümüne de yardımcı olunabilir. Bağlama alanını kamera ile gözlemleyen güvenlik görevlisi bulunabilir. 
Bu şekilde işletilen bir marinada arz ve talep dengesiyle oluşacak fiyat, bir amatörün imkanları dahilinde olur. Aynı zamanda hiç beton dökülmeden, bölgesel ve ekolojik çözümler üretir. Artan nüfus ve denizciliğe ilgi nedeniyle misliyle artacak bağlama sorununa en temel, en yararlı çözümün bu olduğu düşünüyorum. Marinalar, Türkiye koşullarında tek başına kesinlikle bağlama sorununu çözemezler, sadece yardımcı olurlar.
ÇEVRE BİLİNCİ EĞİTİMİ
Türkiye nin denizleri ve coğrafyası şüphesiz dünyada çok özel bir yere sahiptir. Bu kadar girintili, çıkıntılı çekici koylar, adeta kristali andıran son derece berrak deniz, uygun iklim hepimizi bu sulara ve kıyılara bağlayan etmenlerdir. Bu kıyıların, rant amaçlı veya kısa dönemli çözümler üretilebilmesi maksadıyla doldurulması, kıyılarımızın sonunu getirmektir. Doğallığı koruyabilmek en iyi ve üretim ve çözüm biçimi olmalıdır. İnsanlığın kendi kendine yarattığı sahte ihtiyaçları, vizyonsuz çözümlerle (!) karşılaması doğru değildir. Özellikle Ege denizi için. 
Aksi taktirde binlerce yıldır doğal kalmış, son 30 yılda yapılan uygulamalarla, çekiciliğini yitirmeye başlayan kıyılarımızın kesinlikle sonu gelecek, amatör denizciliğimizi teşvik eden, denizcilerimize coşku veren bu eşsiz kıyı ve sular özelliğini kaybedecektir. Bu nedenle denize çıkacak her bireye ülkesinin doğal değerlerinin önemi hakkında bilgi verilmesi ve farkındalığının arttırılmaya çalışılması şüphesiz, koruma bilinci oluşturacaktır.
Sevgi ve Saygılarımla
Özkan Gülkaynak
devamını oku →

Hüseyin Akbulut,Türkiye Bedensel Engelli Açıkdeniz Uzun Yol rekorunu kırdı.


30 Kasım-7Aralık 2013 arasında yapılan ve Marmaris-İsrail-Kıbrıs-Mersin etaplarından oluşan Christmas Ragetta'ya katılan Türkiye Bedensel Engelli Spor Federasyonu Yelken Branşı sporcusu olan Paralimpik yelkenci Hüseyin Akbulut, bu parkuru tamamlayarak Türkiye Bedensel Engelli Açıkdeniz Uzun Yol rekorunu kırdı.


2012 Haziran ayında ülke genelinde başlatılan Bedensel Engelli Bireylerin yelken sporu ile tanışmasını, yetenekli ve nitelikli bedensel engelli bireylerin sporcu kimliği kazandırılmasını amaçlayan Paralimpik Yelken Hedef 2016 proje sporcusu Hüseyin Akbulut; Marmaris-İsrail-Kıbrıs-Mersin etaplarında toplam 800 deniz mili yol yaptı.
Hüseyin kendi hikayesini anlatır iken aynı zamanda, bedensel engelli bireylerin evlerinden çıkarak kendi sınırlarını keşfetmelerini sağlamanın amaç olduğunu belirtiyor ..
"Sağ elimi 8 yaşım da elektrik kazası sonucu dirsek altından itibaren kaybettim. Kamuda çalışıyorum. Hep sporun içinde büyüdüm..Birçok spor dalıyla amatör olarak ilgilendim. Extrem sporlar daha çok ilgimi çekmiştir. Salon sporlarını pek sevdiğim söylenemez doğa ile iç içe olmayı ve yine doğadaki doğal zorlukları aşmaktan daha çok keyif alıyorum. Kaya tırmanışı,  koşmak,  bisiklet sürmek ve en çok keyif aldığım doğa sporu yelken. MIYC düzenlediği Marmaris yarış haftasını bitirdikten sonra hocaların hocası olarak tanınan ve benim de eğitim sponsorum olan Cumhur Gökova; Marmaris-İsrail-Kıbrıs-Mersin etabından oluşan Christmas Regatta 2013’e davet etti. Bedensel engelli yelken antrenörlüğü eğitimini için gereken deniz milleri tamamlamam için büyük bir fırsattı.Aslında bu regattanın bir rekor getireceğinden habersizdim. 

Asıl katılma amacım fırtına deneyimi yaşamak ve açık deniz tecrübesi edinmekti. Marmaris’e döndüğümde bu seyirin bir rekor olduğunu antrenörümden öğrendim. Benim içinde büyük sürpriz oldu.

Bu seyire Gökova III isimli tekneyle katıldık. 40,7 feet uzunluğunda tek direkli bir yelkenli. 
Ekip de Uzaklar II isimli yelkenliyle Horn burnunu geçerek Güney kutbuna Antartika’ya giden 4 yıl dünya denizlerine seyir yapan Sibel Karasu da vardı. Ekip de 7 kişiydik 5 kursiyer Sibel Karasu ve ben. Emekli İzmir’den beyin cerrahı doktor abimiz Melih Özalp. Turizmci ve yelken tutkunu İstanbul dan Tayfun Atakan. İngiltere de öğretim görevlisi ve maceraperest Mehmet Ağca. Rusya dan 2 kursiyerimiz Mikael ve Alex.
Bu seyirden önce Cumhur GÖKOVA nın fırtına eğitimlerine katılmıştım fakat 30 knot üzeri havada denize çıkmamıştım. Regatta öncesi denize adam düştü,gps, harita,faça yelken, ilk yardım, camadan atma, yelken küçültme, yelken tamiri eğitimlerini tamamladım. 

Seyirde her şey yolunda gitti. 2 haftada 5 fırtına geçirdik 45 knotrüzgar 5 mt boyu dalga, yoğun yağmur ve dolu yağışı altında hiçbir hasar ve yaralanma olmadan regattayı bitirdik.

Cansın; 2012 yılında bizlerin hayallerine pencere açmıştı. Ben de bizler gibi bedensel engelli bireylerin yelken sporu ile tanışmalarını , yetenekleri doğrultusunda yarışmalarını arzuluyorum. 2012 yılında başlamış olduğum yelken sporunda Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu lisanslı sporcusu olarak 2016 yılında Brezilya da düzenlenecek olan Paralimpik (Bedensel Engelli) Oyunlarında Yelken Branşında ülkemi başarı ile temsil etmek istiyorum"..

2012 yılında doğuştan beyin felci 17 yaşındaki Cansın Yemlihaoğlu babası Hakan Yemlihaoğlu ile 12 metrelik yelkenli tekneyle 12 Mayıs da  İstanbul’dan başladığı yolculukta 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında Samsun'a vararak; 377.35 deniz mili ile Türkiye’ de Bedensel Engelli Bireylerin yelken sporunu yapabileceğini kanıtlamıştı. 

Paralimpik Yelken Hedef 2016 Projesinin amacı; ülke genelinde bedensel engelli bireylerin yelken sporu ile tanışmasını, alınan eğitimler doğrultusunda ülke tarihinde ilki başararak Paralimpik Oyunlarında Yelken branşında temsil edecek Milli Takım’ a sporcu yetiştirmek.
Bu proje çok sayıda engelli gence hayallerini gerçekleştirmeleri için imkan sağlıyor.
 Projeden; %40 ve üzerindeki bedensel engele sahip her yaştan bireyler ücretsiz olarak yararlanabiliyor.
 www.paralimpikyelken.com 
www.gokovasailing.com
Haber Kaynak Teşekkürler.. http://www.son48saat.com
devamını oku →

Marmaris'de SOLLARE SAİLİNG özel bir yelken okulu...

Sabine Dedeoğlu ve Tayfun Öztuna tarafından kurulan  SOLLARE SAILING ; 2010 senesinden itibaren yelken ve denizcilik kurs ve gezi programlarına Marmaris çıkışlı devam ediyor.  


Yelken Bölgesi

Sabine DEDEOĞLU
1965 yılında Münih’te doğdu.
1989 senesinde Turizm ve Otel-Restoran Yöneticiliği bölümden mezun oldu.
1990 - 2001 seneleri arasında Antalya bölgesinde turizm sektöründe çalıştı.
2003’ de Türk vatandaşlığına kabul edildi (Sabiha Dedeoğlu olarak).
Hayatı boyunca judo, masa tenisi, hentbol, kayak, yüzme, rüzgar sörfü ve yelken başta olmak üzere spora hep meraklı oldu.
10 yaşında yelkene başladı daha sonra Baltık Denizi ve Akdeniz’de yelkenciliğini geliştirdi.
2002 senesinde IYT Master of Yachts Coastal Instructor lisansını (Kıyı Yat Kaptanı Eğitmenlik Belgesi) ve IYT Master of Yachts Offshore belgesinini (Uzun Yol Yat Kaptanı) aldı.
2002 -2006 senelerinde International Sailing School Marmaris’de eğitmenlik yaptı.
2006 senesinde Tayfun Öztuna ile beraber skippertraining (deniz eğitim ve yelken programı ) başladı.

Sabine Dedeoğlu Kaptan olarak 50 den fazla yelken yarışına katıldı ve 35.000 den fazla deniz milini arkasında bıraktı. Denizde 800’den fazla kişiyi yelken ve denizcilik konularında eğitti.

Tayfun ÖZTUNA
1953 İstanbul doğumlu; Türk ve Alman vatandaşı.İstanbul Üniversitesi Fizik Matematik mezunu, Master çalışmalarını Hannover Teknik Ünivertesinde yaptı.
Denize olan büyük ilgi 7 yaşlarında başladı. 15 yaşında ilk motorlu teknesi kavuştu, ilk hobi yelkenciliği bu yaşlarda başladı.1980’de windsörfe başladı, sonra IWA (International Windsurfing Association) Instructor belgesini ve Waterski Instructor (su kayağı eğitmen) belgesini aldı.
Almanya’dan (DSV) Kanada’dan CYA ve Amerika’ dan IYT Yachtmaster Offshore lisansların sahip oldu.
1986’dan sonra Marmaris büyük turistik tesislerde su sporları merkezleri kurup, çok sayıda denizciye eğitmenlik hizmetleri verdi.
1990’dan beri aktif olarak uluslararası yat yarışlarına katılıyor.
MIYC’ de (Marmaris International Yacht Club) Yönetim Kurulunda bulundu.
Yelken yaptığı denizler: Kuzey Denizi, Baltik, Ege ve Akdeniz.Arkasında onbinlerce denizmili bıraktı.

Yelken programı, 
fotoğraflar ,yorumlar ve iletişim için ..
---> http://sollaresailing.com/ 
devamını oku →

Cumhur Gökova, hocaların hocası ile yelken öğrenin..

1970-1976 yılları arasında Dünya seyehati yapmış, 20 yaşında Atlantik Okyanusu'nu geçmiştir. Yelken ile dünya gezisi yapan ikinci Türk unvanını taşır (Birincisi Sadun Boro). Çok sayıda yelken eğitmeni yetiştirmiş olması nedeniyle Türk yelkenciliğinde "Hocaların Hocası" olarak anılır.

Türkiye'de ilk Kadınlar Yelken Takımını kurmuş, ARC 2005 yelken yarışında Türkiye'ye ikincilik getirmiş, Türkiye Olimpiyat Komitesi tarafından ödüllendirilmiştir.

1969 Yılında kurulan, Dünya yelken okulları ve belgeleri otoritesi kabul edilen ISSA ( INTERNATIONAL SAILING SCHOOLS ASSOCIATION) Dünya nın 32 ülkesinde bulunan 3.500 okulundan ''Gökova Yelken Okulunu'' Eğitmen eğiticisi kabul etmiş ve belgelendirmiştir.


Yelken programı ve diğer detaylar, iletişim için http://www.gokovasailing.com/ ...
devamını oku →

Cahil Cesareti yelken ile dünya turu başladı.

‘Blue Belle’ adlı tekneleriyle 5-6 yıl sürecek büyük bir maceraya atılan Uğur Yavaş ve Maral Ceranoğlu, ‘cahilcesareti.org’ adresinden ayda 1 lira verecek 3 bin destekçi aramaya devam ediyorlar.



Uğur Yavaş ve Maral Ceranoğlu, 5-6 yıl sürecek seyahate 9 Haziran'da  Kaş'dan başladılar..

3 bin destekçi aranıyor

“Blue Belle” adlı  yelkenlinin tüm bakımını kendileri yapan ikili, Yunanistan’da bir süre dinlendikten sonra Cebelitarık Boğazı’nı geçerek Brezilya’ya, ardından da buzullar kıtası Antarktika’ya ulaşacak.
Özgürlük tutkularının peşinden giden ikili yol boyunca uğradıkları ülkelerin sokaklarında müzik ve dans eşliğinde bağış toplayacak. 


Kaş’ta yamaç paraşütü eğitmenliği yapan 1978 doğumlu Uğur Yavaş, öncelikle dünyayı dolaşan türk denizcilerin  kitaplarını okuduğunu söylüyor. İkili sonrasında gerekli eğitimleri almışlar. Bu arada, Bule Belle’i karaya çıkartarak bakımına başlamışlar ve maddi imkânları az olduğu için tüm işleri kendileri yapmaları gerekmiş.
Hayallerini ertelemek yerine peşinden gittiklerini söyleyen Uğur Yavaş;“Kafamıza yatarsa bilmediğimiz bir ülkede yerleşik yaşama geçebiliriz. Ama esas amacımız Antarktika’ya kadar gidip buzul kıtada birkaç ay geçirmek” dedi.  
1980 yılında doğan Maral Ceranoğlu ise, MSGSÜ Sahne Sanatları Modern Dans Sanat Dalı mezunu ve yüksek lisansını 2003 yılında tamamlayarak aynı bölümde 8 sene öğretim görevlisi olarak çalışmış.

Cahilcesareti.orgda yol ve yolculuk hikayelerini paylaşan ikilinin bizlere önemli bir mesajları var...

"Vaktinizi ayırıp bu ikonu tıkladığınıza şimdiden çok teşekkür ederiz. 
TIK ---> http://www.cahilcesareti.org/destek.php
Öncelikle istediğimizin ayda sadece 1 TL'niz olduğunu hatırlatalım. İki 'cahil cesaretli' olarak Blue Bell'le çıkacağımız dünya yolculuğumuzu destekleyip, takip etmek isteyen insanların ayda 1 tl'lik yardımıyla gündelik ihtiyaçlarımızı karşılayacağız.
Büyük, kurumsal sponsorlardan özellikle uzak durmaya çalıştık, büyük firmaları başarımızla tatmin etmektense, kalabalık bir destekçi grubuyla başımıza gelenleri paylaşmak bizim için daha değerli. Hedef odaklı olmayan yolculuğumuzu olabildiğince çok kişiyle, kendi ifademizle paylaşmak istiyoruz.
Bunu yaparken cüzdanınızda eksikliğini hissetmeyeceğiniz bir miktar belirlemeye çalıştık, sıra kalabalıklaşmaya geldi. Sizin desteğiniz, bizim çabamız ve gerçekleşecek bir hayal.

"Neden olmasın" diye düşüneceğinizi umarak "Desteğinize ihtiyacımız var" diyoruz.

"Bu cahiller benim paramla Dünya'yı geziyor" demek istemez misiniz? :)


Şimdiden Teşekkürler!

BlueBelle

Bruce Roberts tasarımı Spray 34 modeli, çelik gövdeli, kotra armalı bir yelkenlidir. Derek Leigh tarafından yapılmış, 1995 yılında suya inmiştir . Derek ve Hülya Leigh “Blue Belle” ile Atlantik okyanusunu iki kere geçmişler, Hülya Leigh “Okyanusta Bir Türk Kızı” isimli kitabında yolculuklarını yazıya aktarmıştır.


devamını oku →

Yelken Sporu

İnsanoğlunun suyun kaldırma kuvvetinden istifade ederek kullandığı teknelere rüzgarın enerjisini de eklemesiyle oluşan ve önceleri bir ulaşım biçimiyken sonra doğayla mücadelenin ağır bastığı bir faaliyet halene gelen spor dalı. Özellikle açık denizlere kıyısı olan ülkelerin benimsediği yelkenli tekneler, ulaşım ve savaş amaçlarıyla da kullanıldı. 

Yelkeni, bir spor dalı olarak benimseyen ilk ülke İngiltere’dir. 1693 yılında Seamark Cub adında bir kulübün kurulmasından sonra yelken sporu dünyanın diğer ülkelerine de yayıldı.

Bu spor; deniz sporlarının en zevklisi ve en çok yapılanıdır. Yelken sporu küçüklü büyüklü çeşitli teknelerle yapılır.

19. yüzyılın ikinci yarısında ise, yatların katılması ile ciddi gelişme göstermiştir.


Ülkemizde 1850 senelerinde ilk filizlerini veren yelken sporu, dönemin Büyükada, Moda ve Yeşilköy sahillerindeki kulüplere bağlı yat sahiplerinin aralarında yaptığı yarışlar ile başlar.
1914-1923 seneleri arasında, çeşitli savaşlar nedeni ile durulan yelken faaliyetleri 1923 senesinde Yelken, Kürek ve Yüzme dallarını kapsayan Su Sporları Federasyonu’nun kurulması ile tekrar güncelleşmiştir.1957 senesinde Yelken branşı Su Sporları Federasyonu’ndan ayrılarak 25 Mayıs 1957’de Türkiye Yelken Federasyonu resmen kurulmuştur.Ancak Türkiyenin 1907 senesinde kurulmuş olan Uluslar Arası Yat Yarış Birliğine üyeliği çok daha önce, 1932 gerçekleşmiştir. Uluslararası Birlik ise, diğer spor teşkilatları düzenlemelerine uyarak, 1996 senesinde adını Uluslararası Yelken Federasyonu (Internartional SAiling Federation = ISAF) olarak değiştirmiştir.

Bugün yelken sporuyla uğraşan, pekçok şehrimizde çok sayıda spor kulübü vardır. 
Yelken yarışları, yarışmacıların tekneleri ile belirli bir yönde, çevresinden dolaşmaları gereken şamandıralarla tespit edilmiş bir güzergah üzerinde veya tanımlanmış coğrafi rotada yapılır. 

Türkiye'de, günümüzde yarışmalara açık yelken sınıfları şunlardır: 

International One Metre (IOM)
Optimist
Laser
470
420
Pirat
Dragon
Finn
RS-X
Techno 293
Funboard
Kiteboard
devamını oku →